TASARRUF İLKESİ NEDİR?
Tasarruf ilkesi, Hukuk Muhakemeleri
Kanunu m. 24 hükmünde düzenlenmiştir. Söz konusu hükme göre, “Hâkim, iki taraftan birinin talebi
olmaksızın, kendiliğinden bir davayı inceleyemez ve karara bağlayamaz. Kanunda
açıkça belirtilmedikçe, hiç kimse kendi lehine olan davayı açmaya veya hakkını
talep etmeye zorlanamaz. Tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri
dava konusu hakkında, dava açıldıktan sonra da tasarruf yetkisi devam eder.”
Görüldüğü üzere, tasarruf ilkesi, davanın açılmasında, devam ettirilmesinde ve
sona erdirilmesinde geçerli olan bir ilkedir ve bu ilke gereğince, hâkim, istem olmadıkça kendiliğinden dava
inceleyemez; kimse dava açmaya zorlanamayacağı gibi davayı sona erdirmeye de
zorlanamayacaktır.
Ancak bu ilkenin istisnaları da
mevcuttur. Hâkim, çekişmesiz yargı
işleri ve kamu düzenine ilişkin konularda, kendiliğinden harekete geçme
ilkesi gereğince, istem olmasa dahi davayı inceleyebilecektir.
TARAFLARCA GETİRİLME İLKESİ NEDİR?
Taraflarca getirilme ilkesi, HMK
m. 25 hükmünde düzenlenmiştir. Söz konusu hükme göre, “kanunda öngörülen istisnalar dışında, hâkim, iki taraftan birinin
söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate alamaz ve onları hatırlatabilecek
davranışlarda dahi bulunamaz. Kanunla belirtilen durumlar dışında, hâkim,
kendiliğinden delil toplayamaz.” Taraflarca getirilme ilkesi, aslında,
tasarruf ilkesinin tamamlayıcısıdır. Bu ilkeye göre, davanın tarafları, dava için gerekli bilgi ve belgeleri, mahkemeye
getirme sorumluluğu altındadır. Bu sebeple taraflardan biri, her ne kadar
haklı olursa olsun, gerekli delilleri sunmaz ise, talebi reddedilir.
TALEPLE BAĞLILIK İLKESİ NEDİR?
Taleple bağlılık ilkesi HMK m. 26
hükmünde düzenlenmiştir. Söz konusu hükme göre, “hâkim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya
başka bir şeye karar veremez. Duruma göre, talep sonucundan daha azına karar
verebilir. Hâkimin, tarafların talebiyle bağlı olmadığına ilişkin kanun
hükümleri saklıdır.” Bu ilkeye göre, hâkimin, davanın taraflarının talebine
yönelik daha geniş biçimde karar veremeyeceği, ancak daha azına karar
verebileceği sonucu çıkmaktadır. Örneğin bir alacak davasında kişi, mahkemeden
6.000 TL alacağını talep etmiş ancak başkaca bir talepte bulunmamışsa, mahkeme,
6.000 TL’nin faiziyle birlikte ödenmesine karar veremez; ancak, alacağın 6.000 TL
değil de, 4.000 TL olduğu sonucuna ulaşırsa 4.000 TL bakımından davayı kabul
edebilir.
HUKUKİ DİNLENİLME HAKKI NEDİR?
Hukuki dinlenilme hakkı Türkiye
Cumhuriyeti Anayasası m.36 ve HMK m. 27 hükümlerinde düzenlenmiştir. HMK m. 27
hükmüne göre, “davanın tarafları,
müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı
olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler.
Bu hak;
a) Yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını,
b) Açıklama ve ispat hakkını,
c) Mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve
kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini, içerir.” Görüldüğü üzere, hukuki dinlenilme
hakkı, bilgi sahibi olma hakkını, açıklama ile ispat hakkını ve değerlendirilme
haklarını da içeren bir hak olarak karşımıza çıkmaktadır. Her karardan önce, bu
karardan hukuken etkilenen kişilerin
hukuken dinlenmesi gerekir. Bu hakkın tanınması ile hak sahiplerinin, kararı
etkileyebilmesine imkân tanınmış olur.
TEKSİF İLKESİ NEDİR?
Teksif ilkesi kanunda
düzenlenmemiştir. Ancak Yargıtay, bu ilkenin varlığını kabul etmekte ve bu
ilkeye göre kararlar vermektedir. Teksif ilkesi, iddia ve savunma sebeplerinin,
belirli bir ana kadar mahkeme önüne getirilmesini, öngörülen anın
tamamlanmasından sonra ileri sürülen ya da getirilen iddia ve savunma sebeplerinin
mahkemece dikkate alınmaması sonucu doğuracağı anlamına gelir. Örneğin, davada,
dilekçelerin verilmesi, delillerin belli sürelerde verilmesi, ilk itirazların
ileri sürülmesi ve kesin sürelere uyulmaması gibi durumlar teksif ilkesinin bir
sonucudur. Bu ilke ile gereksiz ve kötü niyetli bir şekilde davanın uzamasının
ve sürüncemede bırakılmasının engellenmesi amaçlanır.