MALPRAKTİS
Malpraktis kavramı; hastanın teşhis, aydınlatma/onam ve tedavi
aşamalarında hastanenin, doktorun, sağlık çalışanının tıbbi hatalarından
kaynaklı olarak zarar görmesi şeklinde tanımlanabilir. Her ne kadar tıbbi
uygulamalar risk barındırıyor olsa da yaşam hakkı Anayasamız ile güvence altına
alındığından doktorun bilgisizlik, tecrübesizlik, ihmal vb. sebeplerden dolayı
hastayı zarara uğratması durumları hukukumuz tarafından güvence altına
alınmıştır.
Uluslararası alanda taraf olduğumuz Avrupa Biyotıp Sözleşmesi’nin
4. maddesinde malpraktis kavramı ile ilgili olarak “Araştırma dâhil, sağlık
alanında her müdahalenin, ilgili meslekî yükümlülükler ve standartlara uygun
olarak yapılması gerekir.” şeklinde düzenleme yapılmıştır. Yapılan
uygulamanın tıbbi olarak doğru ve eksiksiz olması esas olup buna rağmen hastada
komplikasyon gelişmesi halinde herhangi bir sorumluluk doğmayacaktır.
“Hemen hemen her tür tıbbi uygulamanın birtakım riskleri vardır.
Uygulama bu riskler göze alınarak, yarar-zarar dengesi gözetilerek yapılır.
Kesin ortaya çıkacağı veya çıkma ihtimali bulunduğu bilinen yani öngörülebilen
riskler, belirgin derecede hasta yararına olan uygulamanın yapılmasına engel
kabul edilmez. Hekim hastanın bilgisi dâhilinde olması durumunda bu zararların
ortaya çıkmasından sorumlu değildir.’’ (Yorulmaz,
Coşkun, “İstanbul Tabip Odası’na Yansıyan Hekim Hatası İddiası ...”) Ancak doktorun,
sağlık çalışanının ve hastanenin hatalı uygulamalardan dolayı hastanın zarara
uğraması halinde hem cezai hem de hukuki sorumluluğu gündeme gelecektir.
A.
Hatalı Tıbbi Uygulamadan Kaynaklanan Hukuki Sorumluluk
Özel hukukta sorumluluk kavramı bir kimsenin hukuka aykırı bir
fiille başkasına vermiş olduğu zararı tazmin etmekle yükümlü olması anlamına
gelir. Sağlık çalışanlarının sorumluluğu kavramı ise, sağlık çalışanlarının
tıbbi uygulamaları yaparken hastaya vermiş olduğu zarara karşı hukuken
sorumludur. Sorumluluğunun kaynağını sağlık çalışanları ile hasta arasında
önceden açık veya örtük olarak kurulmuş bir sözleşme ya da haksız fiil teşkil
eder. (Şenocak, Zarife, (1998), “Özel Hukukta Hekimin Sorumluluğu”,
No.529, Ankara, ss.3-4.)
Bir tıbbi müdahalenin veya teşhisin hukuka uygun olabilmesi için
tıp biliminin prensip ve kurallarına uygun olması aranır. Uygulamanın hukuka
aykırı olması ve tıbbi hata olarak nitelendirilebilmesi için doktorun neticeyi öngörebilmesi
ve önleyebilmesi gerekir.
Hastaya uygulanan hatalı işlemin türüne göre sorumluluk; haksız
fiil, vekaletsiz iş görme ve eser sözleşmesi kapsamında değerlendirilerek
tazminata hükmedilir. Hasta maruz kaldığı hatalı tıbbi müdahale sebebi ile hem
maddi hem de manevi tazminat talep edebilir. Somut olayda gerçekleşen duruma
göre işbu uygulamadan sorumlu olanın doktor mu, sağlık çalışanı mı yoksa
hastane mi olduğuna karar verilerek talepler ileri sürülür. Uygulanan hatalı
tıbbi müdahale neticesinde tazminat talepli davaları hasta açabileceği gibi,
hastanın zarar gören yakınları da talepte bulunabilir.
Hatalı uygulamanın özel hastane veya özel muayenehanede
gerçekleşmesi halinde Tüketici Mahkemelerinde, kamu hastanelerinde
gerçekleşmesi halinde İdari Mahkemelerde dava açılır. Zamanaşımı süresi 5
yıldır.
Özel Hukuk kapsamında hatalı tedavi neticesinde hastanın talep
edebileceği tazminat şu şekildedir;
-
Tedavi giderleri,
-
Kazanç kaybı,
-
Çalışma gücü kaybı,
-
Ekonomik geleceğin sarsılmasından kaynaklanan zarar,
-
Hastanın veya ağır yaralanma, uzuv kaybı gibi durumlarda
yakınlarının manevi tazminat talebi.
Özel Hukuk kapsamında hatalı tedavinin hastanın ölümüne sebep
olması halinde talep edilebilecek tazminatlar ise şu şekildedir;
-
Ölüme kadar gerçekleştirilen tedavi giderleri,
-
Ölüme kadar geçen sürece ilişkin çalışma gücü kaybı,
-
Cenaze giderleri,
-
Ölenin desteğinden yoksun kalanlar için destekten yoksun kalma
tazminatı,
-
Ölenin yakınlarının manevi tazminat talebi
B.
Hatalı Tıbbi Uygulamadan Kaynaklanan Cezai Sorumluluk
Hatalı tıbbi uygulama neticesinde hastanın bedensel zarar görmesi
ve ölmesi durumları ile karşı karşıya kalınabilir. Hatalı tıbbi uygulama
neticesinde hastanın yaşamanı yitirmesi durumunda TCK da yer alan taksirle
öldürme suçundan, hastanın vücudunda sakatlık oluşması halinde de TCK’da
yer alan taksirle yaralama suçundan yargılama yapılır. Eğer hatalı
uygulama bu iki suç kapsamında değerlendirilmiyorsa, ortada hukuka ve mevzuata
aykırı bir müdahalenin varlığı kabul edilir ve TCK’da yer alan ihmal
suretiyle görevi kötüye kullanma suçu ile ceza yargılama sürdürülür. Yargılama
sonucunda mahkeme tarafından işlemin ihmal ve kusurdan kaynaklanması halinde
hapis cezasına hükmedilir.