Sulh sözleşmesi, tarafların
üzerinde tasarruf etme hakkına sahip olduğu herhangi bir konuda, uzlaşmak
suretiyle aralarındaki uyuşmazlıkları
çözüme kavuşturması olarak tanımlanabilir. Bu nedenle tarafların üzerinde
serbestçe tasarruf edemedikleri konularda sulh sözleşmesi yapılamayacaktır. Sulh
sözleşmesi tam iki tarafa borç yükleyen bir niteliğe sahip olduğundan asli
edimler birbiri ile yer değiştirmektedir. Sulh sözleşmesi kanun ile
düzenlenmediğinden hukuki niteliği itibarıyla kendine özgü bir sözleşmedir.
Yargıtay sulh sözleşmesini şu
şekilde ifade etmiştir;
“Sulh tarafların aralarındaki uyuşmazlığı karşılıklı iradeleri ile bir
çözüme bağlamalarıdır. Bu bakımdan sözleşme niteliği taşır. Sulh tek yönlü irade
ile değil, karşılıklı anlaşma ile bozulabilir. Sulhu bozmak isteği, şartlı veya
şartsız olduğu veya anlaşmanın oluşması sırasında iradeyi kaldıran nedenler
bulunduğu iddiaları, ayrı bir dava konusudur.’’
SULH SÖZLEŞMESİ ŞEKLE TABİ MİDİR?
Sulh sözleşmesinin şekline dair
kanunla herhangi bir şekil şartı
öngörülmediğinden, sözleşme şekle bağlı olmaksızın yapılabilecektir. Ancak sulh
sözleşmesi ile şekle bağlanmış bir edim var ise, sulh sözleşmesinin de bu şekil
şartına uygun olarak yapılması gerekir.
SULH SÖZLEŞMESİNİN HÜKÜM VE SONUÇLARI NELERDİR?
Taraflar arasında akdedilen sulh
sözleşmesi ile uyuşmazlık ortadan kalkmakta, ihtilaf kesin çözüme
bağlanmaktadır. Sulh sözleşmesinin bağlayıcı etkiye sahip olması sebebiyle
taraflar sözleşmedeki edimlerini yerine getirmekle yükümlüdür. Bu sözleşme nispi nitelikte olduğundan sadece
tarafları bağlayacaktır. Ancak taraflar, sulh sözleşmesinin üçüncü kişiyi
etkileyeceğini açıkça düzenleyebileceklerdir.
Yine sözleşmenin nispi nitelikte
olmasından dolayı alacaklının müteselsil
borçlulardan biri ile sulh sözleşmesi yapması halinde, kural olarak sadece
taraflar işbu sözleşme ile bağlı kalacaktır. Ancak unutulmamalıdır ki sulh
sözleşmesinin tarafı olan müteselsil borçlu, diğer müteselsil borçluların
durumlarını ağırlaştıramayacaktır.
Sulh sözleşmesi ile hukuki
ilişkiden kaynaklanan bir asıl alacağın sona erdirilmesine karar verilmiş ise
bu alacağa bağlı feri haklar da sona erecektir.
Her ne kadar mahkeme huzurunda
yapılan sulh sözleşmeleri şarta bağlanamasa da, mahkeme dışında yapılan sulh
sözleşmeleri şarta bağlanabilir. Yargılama sürecinde şarta bağlı bir sulh
sözleşmesi akdedilirse mahkeme, şarta bağlı sulh sözleşmesini esas alarak karar
vermeyecektir. Mahkeme, dava hakkında ‘’karar
verilmesine yer olmadığına’’ dair hüküm kuracaktır.
Sulh sözleşmesinin en önemli
etkilerinden biri de içeriğinin icraya
elverişli olması halinde, ilamlı
icra hükümlerine göre icra takibi
yapılabilecektir.
SULH SÖZLEŞMESİ HANGİ HALLERDE KESİN HÜKÜMSÜZ OLUR?
Taraflarca imzalanan sulh
sözleşmesinin, Türk Borçlar Kanunu madde 27 hükmü ile de düzenlendiği üzere; kanunun
emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı olması ya
da konusunun imkânsız olması halinde sulh sözleşmesi kesin hükümsüzdür. Sözleşmenin kesin hükümsüz olması halinde
sözleşme akdedildiği andan itibaren kesin hükümsüz olacaktır. Taraflarca
sözleşmeye icazet verilmesi halinde dahi sözleşme hükümsüzlüğünü koruyacaktır.
Sulh sözleşmesinin kesin hükümsüz olduğu herkes tarafından ileri
dürülebilecektir. Bu durum hâkim tarafından da resen dikkate alınacaktır.
Sulh sözleşmesinin taraflarından
birinin ehliyetsiz olması veyahut muvazaa
ilişkisinin varlığı halinde de sözleşme kesin hükümsüz nitelikte olacaktır.
SULH SÖZLEŞMESİ HANGİ HALLERDE SONA ERER?
Türk Borçlar Kanununda sözleşmelerin
sona erme halleri düzenlenmiştir. Kanunda da belirtildiği ve sulh sözleşmesine
uygun olduğu sürece; ifa, ibra,
yenileme, alacaklı ve borçlu sıfatının birleşmesi, ifa imkânsızlığı veya aşırı ifa güçlüğü hallerinde borç
ilişkisi sona erecektir. Taraflar yeni bir sözleşme ile sulh sözleşmesini sona
erdirmek için ikale sözleşmesi de yapabilirler.
Sulh sözleşmesinin baştan
itibaren kesin hükümsüz nitelikte
olduğu ya da iptal nedenleriyle
geçersizliği de ileri sürülebilir.