YERLEŞİM YERİ NEDİR?

YERLEŞİM YERİ NEDİR?

Yerleşim yeri, kişilerin sürekli olarak yaşamsal faaliyetlerini devam ettirdiği, kalıcı olarak oturmayı amaçladığı ve ekonomik, sosyal ve ailevi bakımdan hayatını idame ettirdiği yerdir. İdari yapıdaki yerleşim yerleri il, ilçe, bucak, köy ve diğer yerleşim yerleridir.

4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 19. maddesine göre, ’Yerleşim yeri bir kimsenin sürekli kalma niyetiyle oturduğu yerdir. Bir kimsenin aynı zamanda birden çok yerleşim yeri olamaz. Bu kural ticarî ve sınaî kuruluşlar hakkında uygulanmaz.’’

Söz konusu yasal düzenleme uyarınca ülkemizde her kişi bakımından yerleşim yeri bulunması zorunluluğu ve yerleşim yerinin tekliği ilkesi geçerlidir. Bir kişinin sadece bir yerleşim yeri olabilir. Yerleşim yerinin tekliği kuralı, ticari ve sınai kuruluşlar için geçerli değildir ve bu kuruluşlar ilgili kanunlarında bulunan düzenlemeler çerçevesinde birden fazla yerleşim yeri edinebilir.

Herkesin bir yerleşim yeri bulunması ilkesi, kişilerin muhatap alınacağı adresin belirli olması, resmi kurumlar nezdinde geçerli olan ve yapılacak tebligatlar yönünden muhatap olunacağı bir adresinin olmasını sağlar. Örneğin Hukuk Muhakemeleri Kanununda genel yetki kuralı olarak özel hukuk kapsamında kişilerce açılacak davalarda dava açıldığı tarihte davalının yerleşim yeri mahkemesinin yetkili olduğu düzenlenmiştir. TMK’nun 168. maddesi uyarınca, boşanma veya ayrılık davalarında yetkili mahkeme, eşlerden birinin yerleşim yeri veya davadan önce son defa altı aydan beri birlikte oturdukları yer mahkemesidir. TMK’nun 411. maddesi uyarınca vesayet işlerinde yetkili mahkeme kısıtlının yerleşim yeri mahkemesidir.

Bir kişinin bir yere bağlılığını ifade eden yerleşim yerinin belirlenmesinde kişinin yaşamında ağırlık merkezini oluşturan iş ve aile ilişkilerinin toplandığı yerin belirlenmesi önem kazanır. Kişinin sürekli de olsa belirli bir yerde olan her ilişkisini, yerleşim yerine delil olarak kabul etmek doğru olmaz. Açıktır ki, bir yerde bulunmak bu süre neye ulaşırsa ulaşsın o yerin yerleşim yeri olduğunu göstermez. O yerde oturmanın yanında sürekli kalma amacının da eklenmesi ve bunun ispatlanması gerekir ( Oğuzman, K./Seliçi, Ö./ Oktay Özdemir, S: Kişiler Hukuku ( Gerçek ve Tüzel Kişiler ), İstanbul 2018, s. 143-146 )

5490 Sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun 7/g maddesine göre; kişilerin yerleşim yeri adreslerinin nüfus aile kütüklerinde bulunması zorunludur. Bu kanuna dayanılarak çıkartılan Adres Kayıt Sistemi Yönetmeliğinin 13/1 maddesinde ise, yerleşim yeri adreslerinin tutulmasında kişinin yazılı beyanının esas alınacağı hükme bağlanmıştır. Adres beyan formundaki bildirimler ve merkezi adres kayıt sistemine esas alınan beyan, aksi sabit oluncaya kadar geçerlidir.

5718 s. MÖHUK’un 41. maddesine göre, Türk vatandaşlarının kişi hâllerine ilişkin davaları, yabancı ülke mahkemelerinde açılmadığı veya açılamadığı takdirde Türkiye’de yer itibariyle yetkili mahkemede, bulunmaması hâlinde ilgilinin sâkin olduğu yer, Türkiye’de sâkin değilse Türkiye’deki son yerleşim yeri mahkemesinde, o da bulunmadığı takdirde Ankara, İstanbul veya İzmir mahkemelerinden birinde görülür.

Bu hükme göre, Türkiye’de yerleşim yeri belli olmayan kişilere karşı açılacak davalarda yetkili mahkeme, davalının Türkiye’de sakin olduğu yer mahkemesidir.

Sakin olunan yer: Kısa bir süre bulunulan, oturulan yerdir. Mutad mesken gibi, uzun bir süre oturuluyor olması ve hayat ilişkilerinin yoğunlaşması gerekmez.

Mutad mesken: İkametgâh kavramının tersine hukuki bir kavram olmayıp uluslararası hukukta kabul edilmiştir ve belirli maddi verilere göre tespit edilmektedir. Mutad mesken, doktrinde genel olarak kişinin hayat ilişkilerini sürdürdüğü, fiilen oturduğu ve burada oturmak yönünden isteği ve iradesi bulunduğu, ancak yerleşim yeri kadar sabit olması ve kesinlik taşıması gerekmeyen yer olarak tanımlanmaktadır. Yerleşim yerinden farklı olarak yerleşme niyeti bulunmamaktadır. Yargıtay tüzel kişilerin mutad meskeni olamayacağına hükmetmiştir.

Türk Medeni Kanununun 20/II maddesi, yerleşim yeri belli olmayan ya da yabancı ülkedeki yerleşim yerini bıraktığı halde Türkiye’de henüz bir yerleşim yeri edinmemiş olan kimselerin “halen oturdukları yerleri” onların yerleşim yeri olarak belirlemiştir.

Türk Medeni Kanununun 21. maddesi, “Velâyet altında bulunan çocuğun yerleşim yeri, ana ve babasının; ana ve babanın ortak yerleşim yeri yoksa çocuğun kendisine bırakıldığı ana veya babanın yerleşim yeridir. Diğer hâllerde çocuğun oturma yeri, onun yerleşim yeri sayılır. Vesayet altındaki kişilerin yerleşim yeri, bağlı oldukları vesayet makamının bulunduğu yerdir.

Bu düzenlemeler dikkate alındığında Medeni Kanunun “iradi yerleşim yeri”, “yasal yerleşim yeri” ve “itibari yerleşim yeri” olmak üzere üç çeşit yerleşim yeri kabul ettiğini görmekteyiz.

1-İradi yerleşim yeri: Bir kimsenin kendi irade ve isteğiyle oturmaya ve sürekli kalmaya niyet ettiği yerdir. TMK’nın 19. maddesi iradi yerleşim yerini düzenlemiştir.

2-Yasal yerleşim yeri: Bir kimsenin iradi olarak seçtiği bir yerleşim yerinin mevcut olmaması halinde, kanun tarafından onun yerleşim yeri olarak belirlenen yerdir. Yasal yerleşim yerine TMK’nun 21. maddesi örnek gösterilebilir.

3-İtibari yerleşim yeri:  Kural olarak, bir yerleşim yerinin değiştirilmesi yenisinin edinilmesine bağlıdır. Kişinin yeni yerleşim yeri tespit edilinceye kadar, halen oturdukları yer yerleşim yeri olarak kabul edilmiştir. TMK’nun 20/2 fıkrası itibari yerleşim yerini düzenlemiştir.

Öte yandan, öğretim kurumuna devam etmek için bir yerde bulunma ya da eğitim, sağlık, bakım veya ceza kurumuna konulma, yeni yerleşim yeri edinme sonucunu doğurmayacak, bahsi geçen durumlar geçici olarak bulunulan yer sayılacaktır.

SON EKLENEN MAKALELER
İyzico
Whatsapp