Bir
eylemin suç olarak kabul edilebilmesi için hukuka
aykırı olması gerekir. Hukuka aykırılıktan anlaşılması gereken ise; “söz
konusu eylemin sadece ceza kanunu değil hukuk düzeni içerisinde yer alan
normlar tarafından mubah sayılmaması ve cevaz verilmemesidir.” Eğer bir eyleme hukuk düzeni izin vermiş, o
eylemi hukuka uygun kabul etmiş ise, o fiili suç olarak nitelendirmek
mümkün değildir. Failin eylemi
hukuka uygun olarak gerçekleştirmiş ise (hukuka uygunluk sebepleri
içerisinde sayılıyor ise) failin bu fiili hukuka aykırı ve suç olarak
kabul edilemez.
Bu
makalemizde hukuka uygunluk hallerinden biri olan meşru müdafaa yani haklı
savunmadan bahsedeceğiz.
Türk Ceza Kanununun 25. maddesi meşru
savunmayı düzenlemiş olup, madde hükmü şu şekildedir; ’’Gerek kendisine gerek
başkasına ait bir hakka yönelik olup, bilerek neden olmadığı ve başka suretle
korunmak olanağı bulunmayan ağır ve muhakkak bir tehlikeden kurtulmak
veya başkasını kurtarmak zorunluluğu ile ve tehlikenin ağırlığı ile konu ve
kullanılan vasıta arasında orantı bulunmak koşulu ile işlenen fiillerden
dolayı faile ceza verilmez. ‘’
Kanun maddesinden de anlaşılacağı gibi meşru müdafaanın gündeme gelebilmesi için birtakım şartların mevcut olması gerekmekte olup bu şartlar şunlardır;
-
Halen mevcut bir saldırının bulunuyor olması,
-
Saldırının haksız olması,
-
Saldırının bir hakka yönelik olması,
-
Saldırının gerçekleşmiş veya gerçekleşmesi
muhakkak olması,
-
Savunmada zorunluluk olması,
-
Savunmanın saldırıyla orantılı olması,
-
Savunmanın saldırıya ve saldırana karşı yapılması gereklidir.
a. Halen mevcut
bir saldırının bulunuyor olmalı
Saldırı, maddi bir fiil olup tehdit
ve şiddet anlamına gelir. Bir saldırıdan söz edebilmek için (bu saldırı aynı
zamanda bir suç teşkil ediyorsa), icra hareketleri başlamış olmalıdır.
(Artuk/Gökcen/Yenidünya, s. 540) Bunun yanında savunmanın saldırı ile aynı
zamanda olması gerekmekte ise de gerek yasal tanımındaki “… gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan
haksız bir saldırı” koşulu ve gerekse de Yargıtay uygulaması gerçekleşmesi muhakkak olan saldırılara karşı
fiilleri de meşru savunma kapsamında
kabul etmektedir.
b.
Saldırının haksız olması
Haksız
saldırı ile saldırıda haksızlık ve hukuka aykırılığın bir arada bulunması
kastedilmektedir.
c.
Saldırının bir hakka yönelik olması
Kanun koyucu meşru savunmayı her
türlü saldırıya değil, sadece haksız
saldırılara karşı kabul etmiştir. Bu haksızlığı “hukuka aykırı”
anlamında kullanmak gerekir. (Artuk/Gökcen/Yenidünya, s. 542) Fiilin hukuka
aykırı olması yeterli olup, hukuka aykırılığın ceza kanunundaki tariflerden
birisine uygun olması veya suç teşkil etmesi gerekmemektedir. Dolayısıyla
ortada bir saldırı varsa dahi, saldırıyı gerçekleştirenin fiili hukuka aykırı
değilse, fiile karşı meşru savunma hakkından söz edilemeyecektir.
d.
Saldırının gerçekleşmiş veya gerçekleşmesi
muhakkak olması
Yasal tanımda da söz edildiği üzere
meşru savunmada “…haksız bir saldırıyı… defetmek zorunluluğu…”
bulunması gerektiğinden saldırı ile savunma aynı anda olmalıdır. Bununla
birlikte başlamamış fakat başlaması muhakkak olup da başladığı zaman savunmayı
imkânsız ya da çok güç hale getirecek bir saldırıya karşı yapılan savunma
meşrudur.
e. Savunmada
zorunluluk olması
Yasal savunmanın en önemli unsuru
olan savunmada zorunluluk koşulunu yasa, başka türlü savunma imkânının olmaması
durumlarında kabul etmektedir. Saldırıya, savunma yapılmaksızın başka şekilde
karşılık verme imkânının olduğu durumlarda artık meşru savunmadan söz edilemez.
f.
Savunmanın saldırıyla orantılı olması
Meşru savunma saldırıyla orantılı
olmak zorundadır. Yasa bu durumu “…haksız bir saldırıyı o anda hal ve
koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunluluğu…”
biçiminde tarif ederek orantı koşulunu aramıştır. Madde gerekçesinde “…Savunmanın
“saldırı ile orantılı biçimde” olması, yani saldırıyı defedecek ölçüde olması,
meşru savunmanın temel koşullarından birisi olarak kabul edilmiştir. Saldırıya
uğrayan kişi, ancak bu saldırıyı etkisiz kılacak ölçüde bir davranış
gerçekleştirdiği taktirde, meşru savunma hukuka uygunluk nedeninden
yararlanacaktır” denilmiştir. Aksi durumda TCK’nın 27. maddesinde
düzenlenen meşru savunmada sınırın aşılması sorumluluğuna gidilebilecektir.
Savunma ile saldırı arasında iki bakımdan denge aranmaktadır. Öncelikle
savunmada kullanılan araçlar ile saldırıda kullanılan araçlar arasında denge
bulunması gereklidir. İkinci olarak da saldırıya uğrayan hak ile zarar verilen
hak arasında oran bulunmalıdır.
(Artuk/Gökcen/Yenidünya, s. 548) Bir kimsenin malına yönelen saldırıda saldırganın kullandığı araçlar ile
müdafaa halinde bulunan kimsenin kullandığı araçlar aynı olmak zorunda değildir.
Savunmada bulunan kimse o anda elinde bulunan araç ile savunma yapacaktır.
Savunmada bulunan kimsenin elindeki araç daha etkin ancak yeterli ölçüde
kullanılmış ise dengenin aşıldığı söylenemez.
g. Savunmanın
saldırıya ve saldırana karşı yapılması
Meşru savunma açısından savunmanın,
saldırının bir sonucu olması ve saldırana karşı yapılması gerekmektedir. Bu
sebeple meşru savunmayı ileri sürebilmek için saldırıyı yapanın da belli olması
gerekir.
Yukarıda saymış olduğumuz unsurların bir arada bulunması halinde uygunluk hallerinden biri olan meşru müdafaa yani haklı savunmanın olduğu kabul edilecek ve faile ceza verilmeyecektir.