Tapu iptali ve tescil davası, uygulamada kanuna aykırı olarak veya usulsüz ya da yolsuz şekilde düzenlendiği iddia edilen tapu kaydının hukuka uygun hale getirilmesi için açılan, taşınmazın aynına, yani mülkiyet hakkına ilişkin olup, tapunun gerçek hak sahipleri adına düzenlenmesine olanak sağlayan davalardır.
Taşınmaz mülkiyetinin
konusunu arazi, tapu kütüğünde ayrı
sayfaya kaydedilen bağımsız ve sürekli haklar ile kat mülkiyeti kütüğüne
kayıtlı bağımsız bölümler oluşturur. Taşınmaz mülkiyeti kural olarak tapu
siciline tescil ile kazanılır. İstisnai olarak miras, mahkeme kararı, cebri
icra, işgal, kamulaştırma ile
kanunda açıkça öngörülen diğer hallerde tescilden önce kazanılması mümkün olup,
malikin tasarruf işlemleri yapabilmesi
mülkiyetin tapu kütüğüne tescil edilmiş olmasına bağlıdır. (TMK m.705)
TMK’nın 997. maddesinin 2. fıkrası
gereğince, “Tapu sicili, tapu kütüğü
ve kat mülkiyeti kütüğü ile bunları tamamlayan yevmiye defteri ve belgeler ile
planlardan oluşur.” Maddenin devamında “kayıt”
deyimi, tapu kütüğü ve kat mülkiyeti kütüğüne bir taşınmaz için sayfa açılması;
“tescil” ise tapuya kayıtlı bir
taşınmazdaki aynî hakların niteliğinin ve hak sahibi olan gerçek veya tüzel
kişinin ad, soyadı veya unvanı ile yazılması şeklinde ifade edilmektedir. TMK
m. 999/ II hükmüne göre “Tapuya kayıtlı bir taşınmaz, kayda tâbi olmayan bir
taşınmaza dönüşürse tapu sicilinden
çıkarılır”. Kanun hükmünden anlaşılacağı üzere, tapu kütüğünde kayıtlı olan
bir taşınmazın mülkiyet ve sınırlı ayni hak sahipleri ile ilgili olarak sicilde
değişiklik yapılmasını kapsayan tapu iptali ve tescil davaları, gerçekte tapu sicilinin düzeltilmesi
davalarıdır.
Tapu iptal ve tescil davası, mülkiyet hakkını korur ve ayni hakka ilişkin bir dava olduğundan mahkeme
hükmü kesinleşmeden icra edilemez.
TAPU İPTAL VE TESCİL DAVASINI AÇMAK İÇİN KANUNEN BİR SÜRE
ÖNGÖRÜLMÜŞ MÜDÜR?
Hukuki güvenlik ilkesinin bir tezahürü olarak kanunlarda bir hakkın
dava yoluyla ileri sürülebilmesi için çeşitli süreler öngörülmüştür. Bu
sürelerin geçirilmesi halinde açılan davaların dinlenemeyeceği, hukuk düzeninin
mevcut durumu koruması gerektiği kabul edilir.
Tapu
iptal ve tescil davaları yönünden, davanın dayandığı hukuki sebebe göre bazı
durumlarda dava açmak için bir süre koşulu bulunmazken, bazı davalar yönünden
kanunen farklı zamanaşımı ya da hak düşürücü süreler öngörülmüştür.
Muris muvazaasına dayanan tapu iptal ve tescil davası herhangi
bir hak düşürücü süre veya zamanaşımına tabi olmaksızın her zaman açılabilmektedir. Miras hukukuna ilişkin diğer tapu
iptali ve tescil davalarında kanun farklı dava açma süreleri öngörmüştür.
Örneğin ölüme bağlı tasarrufların iptali ya da tenkisi için mirasçı ya da
vasiyet alacaklısı tarafından tasarrufu, iptal sebebini ve kendisinin hak
sahibi olduğunu öğrendiği tarihten başlayarak bir yıl ve her halde vasiyetnamelerde açılma tarihinden, diğer
tasarruflarda mirasın geçmesi tarihinin üzerinden iyi niyetli davalılara karşı on yıl, kötü niyetli davalılara karşı yirmi yıl içinde dava açılması gerekir.
Kadastrodan kaynaklı tapu iptal ve tescil davalarının Kadastro
Kanunu’nda yer alan 10 yıllık “hak
düşürücü süre” içerisinde açılması gerekmektedir. Kadastro çalışmaları ile
oluşan bir tapu kaydının hukuka aykırı olduğu yönündeki bir iddianın tespitin
kesinleşmesinden itibaren 10 yıl içerisinde açılması gerekmektedir. Bu süre
geçtikten sonra kadastro öncesi sebeplere dayanılarak dava açılamaz.
Yolsuz tescil nedeniyle oluşan tapu sicilinin düzeltilmesi
davalarında herhangi bir dava açma süresi bulunmamaktadır. Örneğin, yasalar
gereğince özel mülk olarak tescili mümkün olmadığı halde, gerçek veya tüzel kişi
adına tapuya kaydedilmiş taşınmazların tapularının iptali herhangi bir süreyle
sınırlı değildir. Ancak bazı istisnai hallerde, özel mülke konu olan tapuların
sonradan yürürlüğe giren yasalarla kazanılmış haklarının korunması söz konusu
olabilmektedir. Ayrıca, tapu kaydına güvenerek taşınmazı malikinden satın alan
kişilerin iyi niyetli kazanımların korunması ilkesi Medeni Kanun’da ve yargı
içtihatlarıyla kabul edilmiştir.
TAPU İPTALİ VE TESCİL DAVASI KİM TARAFINDAN
AÇILIR?
TMK’nın
1020. maddesi gereğince tapu sicilleri
alenidir. İlgili kişilerin bu kayıtları incelemesi ve tapu kaydı usule ve kanuna
aykırı olarak oluşmuş ise (o kaydın iptalinde korunmaya yarar bir menfaati var
ise) tapu iptal ve tescil davası açması mümkündür.
Tapu
kaydının iptali davasının sonuç verebilmesi için dava dilekçesinde tescil
istemi de olmak zorundadır. Tapu kaydının iptali istenen taşınmazın malik
hanesi boş kalamayacağından, mahkemece verilecek kararda davacının korunması
gereken hukuki yararı gereği tescil hükmü de verilmek zorundadır.
Elbirliği
ile malik olunan bir taşınmazda elbirliği halinde malik olanların hepsinin
birlikte dava açması zorunludur. Aksi halde tek ya da bir kaç paydaşın açtığı tapu
iptal ve tescil davası dinlenemez. Ancak bu durumda, mahkemece davanın hemen
reddedilmesi yerine, Yargıtay kararları çerçevesinde, davayı açan kişi ya da
kişilere diğer paydaşların da davada davacı olarak yer almasını sağlaması veya
açılan davaya icazet verdiklerini belgelendirmesi (miras şirketine TMK’nın 640.
maddesi uyarınca atanacak temsilci aracılığıyla da davanın sürdürülmesi
mümkündür) için süre tanıması, belirtilen sürede eksiklik giderilmezse davanın açılmamış sayılmasına karar
vermesi gerekmektedir.
TAPU İPTAL VE TESCİL DAVASI KİME KARŞI AÇILIR?
Taşınmaz
mülkiyetine ilişkin tüm davalarda olduğu gibi tapu iptal ve tescil davası, tapu
kaydında mülkiyet hakkı sahibi olan kişi
ya da kişilere karşı açılır. Kayıt malikinin ölü olması halinde ise dava malikin
mirasçılarına yöneltilmelidir.
Taşınmazda elbirliği halinde mülkiyet var ise, davanın tüm maliklere yöneltilerek
açılması gerekmektedir (Zorunlu dava arkadaşlığı).
Tapu
iptal ve tescil davası ile birlikte tapu sicilindeki ayni veya şahsi bir hakkın
(ipotek, önalım hakkı, tapuya şerh edilmiş gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi,
sûkna hakkı gibi) ortadan kaldırılması ya da değiştirilmesi de talep edilirse,
bu ayni veya şahsi hak sahibinin de davada hasım olarak gösterilmesi gerekir.
Olağanüstü zamanaşımı nedeniyle zilyetliğe dayalı tapu iptal ve tescil davaları, ilgili tüzel
kişilik (İl, ilçe veya köy idaresi, vakıf idaresi gibi) ve hazine birlikte
hasım gösterilerek açılmalıdır (TMK md.713/3). Ancak
tapu kayıt malikinin kim olduğunun bilinmemesi halinde veya bu konuda yapılan
hata mazur görülebiliyor ve geçerli bir gerekçeye dayanıyor ise tapu kayıt
malikinden başka kişiye karşı yöneltilen davada, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun
124. maddesinin koşullarının oluşması halinde, davalının değiştirilmesi söz
konusu olabilir. Bu halde dahi, hâkim davacı aleyhine yanlışlıkla taraf olarak
gösterilen davalının katlandığı yargılama giderlerine hükmedebilir.
TAPU İPTAL VE TESCİL DAVASINDA GÖREVLİ ve YETKİLİ MAHKEME NERESİDİR?
Tapu iptali ve tescil davası, tüm gayrimenkul davaları gibi taşınmazın bulunduğu yerde açılır (HMK
md.12). Taşınmazın bulunduğu yer mahkemesi kesin
yetkilidir. Taraflar anlaşarak davanın başka bir mahkemede görülmesini
sağlayamazlar.
Tapu iptali ve tescil
davasında dava konusunun değeri ne olursa olsun görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemesidir (HMK md.2/1).
Dava dilekçesinde taşınmazın bulunduğu il, ilçe, köy, ada ve parsel bilgileri
mutlaka doğru belirtilmeli, tescilin neden hukuka aykırı ya da yolsuz olduğu
dayanakları ile birlikte açıkça anlatılmalı, olayın özelliklerine göre davacı
açısından dava açmakta hukuki yararı bulunduğunu gösteren haklı gerekçeler
belirtilmelidir.
TAPU İPTALİ VE TESCİL DAVASINDA İHTİYATİ TEDBİR TALEP EDİLEBİLİR Mİ?
TAPU İPTAL VE TESCİL DAVASI HANGİ NEDENLERLE AÇILIR?
Tapu iptali ve tescil
davaları çeşitli nedenlerle açılabilmektedir. Bu davalara örnek olarak
uygulamada en sık karşımıza çıkan hukuki ehliyetsizlik, iradenin sakatlanması, muris
muvazaası, vekâlet görevinin kötüye kullanılması, yolsuz tescil nedenlerine
dayalı tapu iptali ve tescil davaları, imar uygulamasına, ölünceye kadar bakma
sözleşmesine ya da kat karşılığı inşaat
sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil davaları, aile konutu nedeniyle tapu
iptali ve tescil davası, kazandırıcı zamanaşımı ile zilyetlik hukuksal nedenine
dayalı tapu iptali ve tescil davaları gösterilebilir.
YOLSUZ TESCİLİN DÜZELTİLMESİ DAVASI NEDİR?
Yolsuz tescil
müessesesi TMK’nın 1024. maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenmiştir. Buna
göre; “Bağlayıcı olmayan bir hukuki
işleme dayanan veya hukuki sebepten yoksun bulunan tescil yolsuzdur”.
Yasa maddesindeki bu tanımdan da anlaşılacağı üzere gerçek hak durumuna uymayan
tescil, yolsuz tescildir.
Ayni haklar tapu
siciline tescille doğar, ancak tescilin bir hüküm ve sonuç meydana getirmesi
için geçerli bir hukuki sebebe dayanması gerekir. Çünkü hukuk sistemimizde
benimsenen tapu kayıtlarının oluşumunda “sebebe
bağlılık” prensibi gereği tescilin geçerli ve haklı bir sebebe dayanması
zorunludur. Yolsuz tescil halinde tapu kayıtları gerçek hukuki durumu
yansıtmaz. Bir ayni hak yolsuz olarak tescil
edilmiş veya bir tescil yolsuz olarak terkin
olunmuş ya da değiştirilmiş ise bu
yüzden ayni hakkı zedelenen kimse tapu sicilinin düzeltilmesini dava edebilir
(TMK m. 1025/1) (YHGK-K.2020/477).
Yolsuz tescil
genellikle şu durumlarda karşımıza çıkar;
- Adına tapu kaydı
oluşturulan kişinin hukuki işlem sırasında fiil
ehliyetine sahip olmaması ya da tasarruf yetkisinin bulunmaması,
- Tescile dayanak
oluşturan hukuki işlemin şekli yönden ya da irade sakatlıkları bulunduğundan geçersiz olması,
- Sahte vekâletname
kullanılması veya vekâletnamedeki yetkilerin aşılması,
- Aynı taşınmaza
ilişkin birden fazla tapu kaydı oluşturulması,
- Tapu görevlilerinin
hatalı işlemleri sebebiyle oluşabilir.
Tescilin yolsuz
olması hâlinde, tescil işlemi gerçek hak sahipliğini göstermez. Bu tür bir
tescil yolsuzluğu nedeniyle başından itibaren sonuç doğurmaz yani taşınmaz
üzerindeki gerçek hak sahipliğinde herhangi bir değişiklik meydana getirmez.
Ancak, tapu sicilindeki kayıt gerçek hak durumunu yansıtmayıp sadece şekli bir
değer taşıdığından, tapu sicillerinin kendisinden beklenen fonksiyonu yerine
getirebilmesi için mahkeme kararı ile düzeltilmesi, hukuka uygun olmayan
tescilin hukuka uygun hale getirilmesi gerekir.
Kanundaki usullere göre yapılmayan yani yolsuz tescil
sebebiyle mülkiyet hakkı elinden alınan kimse, tescilin yolsuz olduğunu iyiniyetli olmayan üçüncü şahıslara
karşı ileri sürebilir. (TMK m. 1024)
Tapu kütüğündeki tescile dayanarak iyi niyetle mülkiyet ya da başka bir ayni
hak kazanan kimsenin bu iyi niyeti sebebiyle kazandığı hak korunur. (TMK m. 1023) Kötü
niyet iddiası def’i değil itiraz niteliğinde olup, bir davada iddia ve
müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebilir
ve mahkemece kendiliğinden (resen) dikkate alınır. (8.11.1991 tarih, l990/4
esas l99l/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı) TMK’nın
712. maddesi gereğince, geçerli bir hukuki sebep olmaksızın tapu kütüğünde
malik görünen kişi 10 yıl boyunca kesintisiz
ve aralıksız olarak iyi niyetle taşınmazı elinde bulundurursa, kanunen bu
tescil kendiliğinden hukuka uygun hale geleceğinden bu kişi aleyhine yolsuz
tescil nedeniyle tapu iptal ve tescil davası açılamaz.
TMK’nın 713. Maddesi gereğince, olağanüstü kazandırıcı
zamanaşımı yoluyla taşınmazın mülkiyetinin kazanılması halinde de mülkiyeti
kazanan kişi aleyhine yolsuz tescil nedeniyle tapu iptal ve tescil davası
açılamaz. Bu durumlar kanunlarda sınırlı olarak sayılmış olup kanunlarda
düzenleme bulunmayan hallerde yolsuz tescile geçerli bir tescilin hüküm ve
sonuçlarının bağlanması mümkün değildir.
TAPU SİCİLLERİNİN YANLIŞ TUTULMASI SEBEBİYLE TAZMİNAT DAVASI AÇILABİLİR Mİ?
4721 sayılı Türk
Medenî Kanununun 1007. maddesi gereğince, tapu sicilinin yanlış tutulması
nedeniyle zarara uğrayan kişinin bütün zararlarından devlet sorumlu olacaktır.
Bu nedenle kişilerin tapu kayıtlarının yanlış tutulması sebebiyle uğradıkları
zararı Hazine aleyhine açacakları bir dava ile istemeleri mümkündür. Bu durumda
mahkemece zararın miktarı Yargıtay kararları ile tayin edilen usulde
belirlenecektir.
Tapu kaydının iptali
nedeniyle tapu sahibinin oluşan gerçek
zararı tazminatın miktarını oluşturacaktır. Gerçek zarar; tapu kaydının iptali nedeniyle, tapu malikinin mal
varlığında meydana gelen azalmadır. Tazminat miktarı, zarar verici eylem
gerçekleşmemiş olsaydı, zarar görenin mal varlığı ne durumda olacak idiyse,
aynı durumun tesis edilebileceği miktarda olmalıdır (Yargıtay Hukuk Genel
Kurulunun 15.12.2010 gün ve 2010/13-618 E. - 2010/668 K. sayılı kararı). Mahkemece,
zararın meydana geldiği tarihe göre
gayrimenkulün niteliği ve değeri belirlenmelidir. Taşınmazın niteliği arazi ise, net gelir yöntemi ile, arsa ise değerlendirme gününden önceki
özel amacı olmayan emsal satışlara göre hesaplanarak gerçek değer
belirlenecektir (Yargıtay 20. Hukuk Dairesi - Karar: 2015/4093).